31 Ağustos 2011 Çarşamba

Sanat, Kadın, Erotizm

Rh+ Art Magazine'in bu yaz özel sayısında konu sanat ve erotizm (Sayı 82). Ressam Canan Beykal'ın kurduğu bağlantıları çok sevdim. Cinselliğin biyolojik ve sosyal bağlantılarına dokundurarak erkeğin amaca ulaşma azmi, kadının bu amacı araç haline getirme isteğinin sonucunda doğar diyor erotizm. Dolayısıyla ortaya cinselliği erotik hale getiren kadındır önermesini atıyor. Sosyal ve kültürel varlıklar olduğumuzdan, biyolojik varlığımızın belirleyiciliği her zamanki gibi tartışma konusu, ama erkeğin cinselliğindeki yalınlık ve kadının cinselliğindeki karmaşıklık düşünüldüğünde indirgemeci gelmiyor bu önerme. Kadın kendi cinselliğini keşfe çıkma özgürlüğüne ve cesaretine sahipse, yaşayacağı cinselliğin erotizmden bağımsız olması mümkün gelmiyor bana. Kadın orgazmı üzerine bir psikoloji hocamızın tahtaya çizdiği 'heyecan' çizelgesini hatırlıyorum da orgazmın giderek artan ve sonrasında azalan basit bir grafik değil, iniş çıkışlarla ve en tepe noktanın başka tepe noktalarına bağlanışı ile devam eden o karmaşık grafik tekdüze bir çiftleşmeyi göstermiyor.

Canan Beykal'ın yazısından devam edersek, Octavia Paz'ın "Çifte Alev" adlı eserinden yola çıkıp aşk ve erotizm ilişkisine geçiyor. "Paz da zaten cinselliğin sönük ateşinden erotizmin yalım yalım ve sonra aşkın o uçuran, göksel mavi alevine bir sıralamadan dem vurur." Aşk ve erotizmin güzellikle (güzel olana yönelme) ilişkisinden yola çıkıp Lacan'dan çok güzel bir alıntı yapıyor. "...Lacan gözün sadece bir duyu organı değil, bir haz organı olduğunu söylerken haklıydı. Eros'un yansısı göz bu nedenle sadece güzel biçimi görmez, ondan haz duyar." Haz ve görme arasındaki ilişkiyi inceleyen araştırmalar da mevcut. Gözün süreklilik arz eden çizgilerden ve beklenmedik şekilde sürpriz yaratan hareketliliklerden kaynaklı beynin haz noktalarını uyardığını biliyoruz. Bir başka hocamızın bu nedenle insana güzel gelen insanların yüzlerinin simetrik olmayışından bahsettiğini hatırlıyorum. Göz her ne kadar süreklilik istese de belli ölçüler dahilinde şaşırmak istiyordu. Bu nedenle kadın bedeninin kıvrımlı çizgilerinin göze haz vermesinin ve dolayısıyla erotizmin ana objesi olmasının, biyolojik temellerden öte (cinsel çağrışımlar ya da türün devamının aracı) sebepleri olduğu kesin. Ki kadın bedeninin erkek egemen toplumda metalaşmasına, yani sosyal-kültürel sebeplere bulaşmadan sadece bilişsel (cognitive) düzeyde bile kadın bedenin erotizmle ilişkisi rahatlıkla kurulabiliyor böylece.

Ve Canan Beykal son olarak Battaille'ın erotizm üzerine değerlendirmelerine bağlayıp, erotizmin ölüm bilincine (fani olduğunu bilmek) sahip insanoğlunun yaşamı olumlama hali olduğuna getiriyor. Bu bağlantıyı temel araştırma konuları ölüm bilinci olan terror management teorisyenleri nasıl değerlendirirlerdi acaba diye düşünmeden edemedim? Ölümlülüğü kendilerine hatırlatılan (ölümle ilişkili düşüncelerin hazır hale getirildiği) düzenlemelerin ardından insanların cinsel ilişkileri gözlemlenseydi, erotizmin bu tür bir koşulda yoğun şekilde yaşanacağı şüphe götürmez. Dolayısıyla erotizm ve ölüm arasındaki ilişkinin ne kadar güçlü olduğunu görmüş olurduk. Ama acaba bu ilişki kadın ve erkekte farklı mıdır, sorgulamak lazım.

Yazıyı Girl on the Bridge adlı filmin muhteşem bir sahnesiyle bitirmek istiyorum

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder