24 Aralık 2010 Cuma

Pervane Adam

Sabahın gecenin yere değen uçlarında sütün üzerinde biriken kaymak gibi ışıdığı bir saatte dünyaya geldi. Dünyaya gelişi ile ilgili söylenebilecek en süslü sözler de bunlardı, çünkü doğduğu andan itibaren ailesi ve tanışacağı diğer önemli insanlar için sadece bir hayalkırıklığı olacaktı.

Annesi kucağına aldığında, şekilsizliğine dudaklarını büzüp, ismi ne olacak bu şeyin diyebildi, bebek diyemeyerek. Yıllar sonra babasına sorduğunda, onu görür görmez aklından ilk geçen şeyi, babası “karıyı boşamak” deyip sırıttı. Yaz günüydü, kafasının üzerindeki pervaneyi çalıştırdı dişlerini sıkıp, o yoruldukça babası yetinmiyor, boynunu uzatıyor, gömleğinin düğmelerini çözüyordu. Bir sıkımlık kuvveti tükenince babası “klima almak lazım, klima” diyerek sövüp uzaklaştı yanından.

Okulda başını oynattıkça arkadaşlarının defterleri, öğretmenlerin sınav kağıtları uçuştuğundan orada da sevilmedi. İlk kız arkadaşı ona çok havalı olduğunu, ilk ev sahibi çok gürültü yaptığını söyledi. Pervanelerinin uzun kanatları hem görüşünü, hem hareketini engellediğinden memur, mühendis ya da doktor olamadı. Yaşıtlarının oyun kartlarını dağıttığı, içtiklerinde başlarını döndürdüğü için arkadaş edinemedi. Tam vazgeçecekti, dördüncü sınıf lokantanın pis kokan sahibi havalandırmayı ucuza getirmek için onu işe aldı. Kafası bütün gün döndüğünden hiç düşünemedi, belki de bu yüzden pek çoğumuzdan daha mutlu yaşadı. Son rüyasında bir uçak olduğunu gördü.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder