18 Şubat 2011 Cuma

Kontrol Odağı ve Şu Olmaz Olası Dış Mihraklar

J. B. Rotter adlı bi biliminsanı tarafından ortaya atılan bir kavram kontrol odağı. Kişinin yaşadığı olaylardaki sorumluluğu kendi içindeki (çaba, irade, kişisel özellikler gibi) veya dışındaki (diğer insanlar, şans, ortam gibi) etkenlere yükleme eğilimini tarif eden bi kavram.

Genelde kişisel bi özellik olarak insanlar içsel kontrol odaklı ya da dışsal kontrol odaklı oluyorlar. Elbette hepimiz hayatımızda olup bitenleri nesnel değerlendirme kapasitesine sahibiz, ama yine hepimiz çoğu zaman bu nesnelliği yitirip olayları öznel olarak yorumluyoruz. Bu noktada içselleştirdiğimiz kimi yanlılıklar kişisel özelliğimiz olarak ortaya çıkıyor.

İçsel/dışsal kontrol odağı önemli bir kişilik özelliği. Çünkü sorunlarla nasıl başa çıkacağınızı tayin eden bir eğilim. Taa ilkokulda "ödevimi yapamadım örtmenim, çünkü" cümlesinin geri kalanı öğrencinin geleceği ile çok parlak fikirler doğurabiliyor insana.

İçsel kontrol odağında, kişi kendi davranış ve sonuçları üzerinde kontrol sahibi olduğuna inanıyor ve sorun çıktığında davranışlarını, kendini değiştirerek çözüm bulmaya çalışıyor. Ama hemen diyelim, kendini seven insan bu eğilimi abartmaz

Dışsal kontrol odağında, kişi hayatını ve yaşadıklarını şansa, talihsizliğe, başkalarına, vs ile açıklıyor. Aslında bu eğilim insanın kendine saygısını koruyan bir savunma işlevi görse de, kişinin aktif çözüm üretmesini engelleyerek (ee ne de olsa insan kaderini değiştiremez) çaresizliğe iten olumsuz tarafları daha çok.

Genelde çocukluğunda kendisine fikri sorulmayan çocukların dışsal kontrol odaklı olduğu biliniyor. Düşüncenizin bi değeri yoksa eylemlerinizin hesabını da kimse sizden soramaz yani, di mi?

Burada önemli bir nokta var ey okuyucu. Değişmez ve değiştirilebilen etkenlere yükleme yapma olayı. Örneğin kişi sevgilisinin hıyarlıklarını onun kişiliğine bağlıyorsa, kişilik kolay kolay değişmez bir etken olduğuna göre o ilişkiden umudunu keser mesela ya da yeniyetme bir başka hıyar olarak sevgilisinin kişiliğini değiştirmeye adar kendini. Ya da O.Ç. isimli vatandaş (linkli) kendisine birisi tecavüz ettiğinde sorunu giydiği eteğe ve puantiyeli parizyen çorabına bağlayacak ve çarşaf giydiğinde tecavüz sorununu çözdüğüne inanacaktır.

Neyse, dağıtmayalım. İçsel/dışsal kontrol odağının kendine has sorunları var. Kişi yaşadığı sorunların sebebini kendinde değiştiremeyeceği özelliklere bağlarsa (mizacı, zekası, yetenekleri vs) onu ağır depresyonların beklediği aşikar.

Dışsal kontrol odağında ise çevresel etkenleri değiştirmek zor olduğundan dediğimiz gibi çaresizlik meselesi var, ama aynı zamanda kişi doğru problem kaynağını saptamışsa ve bu sorun kaynağı değiştirilebilirse (örneğin ankaralıların sahillere göç etmesi) kişi kendini yumruklayıp tekmelemek zorunda kalmadan süreci sağlıklı şekilde atlatır.

Gelelim memlekete. Bir siyaset kültürü olarak memlekette gelmiş geçmiş tüm yöneticiler başaramadıkları noktada dış mihrakları suçlamak konusunda hiç edepli davranmadılar. Türkiye dış kontrol odaklı bi kişiliğe sahip ve ABD'yi bi türlü değiştiremediği için çaresizlikten kıvrım kıvrım kıvranıyor hep.

Ama R.&T.E. başka tür bi vaka. O bu eğilimde çığır açtı. Babası bunu bacaklarından sallandırdığında heralde ne düşündüğünü hiç sormamış ki o da düşünmeye gereksinim duymuyor. Ona göre her şeyin suçlusu muhalefet (herhangi bi konuda ondan farklı olmanız muhalif güç olarak görülmenize yeterli). Ama o depresyona girmiyor, neden çünkü muhalefeti değiştirebileceğine mi inanıyor, hayır o muhalefeti yok edebileceğine inanıyor :) Gerçekten sanrılı bi hal bu.

Maalesef kişilik dirençli bir yapı, kolay kolay değişmiyor. Travmatik yaşantılar dışında insanın içsel/dışsal kontrol odaklı eğilimlerini değiştirmek pek mümkün değil. O yüzden memleketin bu dışsal kontrol odak problemi de çözülmez gibi derken dışsal kontrol odaklı bi yorum mu yapmış oluyorum şimdi? Peki R&T.E.'yi tüm kötülüklerin anası gibi algılamam çok mu sanrısal?? Bütünüyle kuşkudayız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder