24 Aralık 2010 Cuma

Başladım yürümeye.. bir de baktım yine baştayım..

Bazı fikirlerim var bu konuda.. ama hepsi aynı mesafeden dil çıkarıyorlar, çözemiyorum..

Hani böyle arayan insanların başına geliyor hep ya da bir gün bam diye ne yapıyorum lan ben diye aydınlananların..

Koşuyorsun koşuyorsun, bir didinme bin uğraş belki bir şeylerle sonuçlanıyor belki hiçbir yere varmayan bir yolda pandomim yaparcasına etkisiz salınıyor hareketlerin.. ama hep aynı, denizin dibinden başını dışarı çıkarıyorsun, bir boşluk duygusu midene sancı olup oturuyor.. nedir anlamsızlığı yaratan, neden insan böyle garip böyle soyut böyle içeriği kendinden bile gizli bir duygu hisseder.. hangi bilişsel yolculuklar böyle ağır bir duyguya çıkar.. anlayamıyorum ben.. hani varoluşçuların kendini gerçekleme aşaması mıdır tökezlediğimiz basamak.. ama ihtiyaçlar hiyerarşisinde bahsedilen son aşamada kendini gerçekleme için çocuk yapmak bile örnek verilir.. neslin devamı sağlanmıştır, kendini gerçekleyen genlerin kölesi neden hala mutlu değildir kendisiyle..

Orta sınıfların sorunu olunca genelde, bildiklerinle yaşayabileceklerin arasındaki uçurumdur o duygu diyesim gelir hep.. ama bu çatışmanın ortasında duran şairler ve nice yazar parayı üstüne şöhreti de bulsa yine aynı duygunun önünde patinaj yapıyor hep.. bir şey eksik, ne eksik bilen yok..

Hani acaba öğrenilmiş çaresizlik midir derdimiz de kapı ordayken açmıyoruz.. yadsıyoruz varlığını, kapı orda hiç yokmuş gibi yaşayan gizli platoncular mı oluyoruz.. bir kapının ardında gerçekten bir cevap bekliyor mu gerçekten merak ediyorum..

Bir cevap olmadığına ikna olunca belki diyorum efkardır, arabesk ve melankoli karışımı duygu kültürümüzdür sebep.. acıların çocuğu üretse de, cesaret bulup yaşasa da mutluluğu, bütünlük duygusunu çok görmektedir kendine.. ama içimizdeki o o. çocuğu ile okurken tek bir kelimesine kıyamayacağınız ama kendileri kendilerine kıyan avrupalı yazarlar arasındaki akrabalık nedendir..

Hoş bazen şüphe ediyorum o akrabalıktan da.. belki bizimki asla yetişkin olmamıza izin vermeyen bir toplumun kurbanı olmaktır da onların ki koca dünyada yalnız olmakla ilgili bir şeydir.. düşününce annesi, babası, kardeşleri, birincil derecede akrabaları, komşusu, iş arkadaşları, arkadaşları ve onların eşleri, ilkokul öğretmeninden iş yerindeki amire bir sürü bir sürü insan en genelden en özele hayatımızı ilgilendiren tüm başlıklarda söz söylemeye hak sahibi ise .ok gibi hissediyorsun tabi.. çoğumuza musallat olan küçük kasaba hayallerinin daha iyi bir açıklaması olur mu.. ama işte, yok tek başına açıklamıyor.. öyle bir duygu ki insanın kendisiyle ilgili, kendi kendine hesaplaşmasından çıkıyor..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder