24 Aralık 2010 Cuma

gitti..

bir hintli çocuğun avuçlarından nehre savurduğu kum taneleri gibi, ışıldayan güneş ve nehrin üzerinde bir anlık parlar varlığımız ve sessizce ya da çığlıklarımız duyulmazken karanlık gözlerimizi teslim alır, bedenimizi soğuk.. dostlar vardır, anlamsız, yaralayan boşluklarımızı ısıtırlar.. unuttuğumuz yaraları iyileştirir sevecenlikleri.. hak etmediğimiz mutluluklar yaşarken aklımız çirkef bir mahalle karısı gibi dır dır edecek bir şeyler bulur da kör oluruz, sağır oluruz, dilsiz ve kalpsiz oluruz kulaklarımız doldukça.. unutulmaz bir acı yaşamadan ne aklımız, ne yüreğimiz zamanın gerçekliğini, varlığımızın gerçekliğini hissetmez.. avare ruhlar gibi salınırken bir şeyin yüreğimizi kıskıvrak yakalaması, ezmesi gerekir gerçek olduğumuzu anlamamız için.. oysa zaman geri dönmez, yaşananlar yaşanmış, devam eden bitmiş, rahatlıkla umursamazken giden gitmiştir.. son nefes güneşli, pırıltılı göğe doğru yükselirken hiçliğin derinleri alacağını almış.. bir varmış bir yokmuş.. erken, acele, beceriksiz vedalar ısıtmaz ki insanın yüreğini.. yeterince yaşanmamıştır eylem, yeterince uğraşılmamıştır, yeterince çabalamamışsınızdır.. işte yaşamak sarhoşluk, ölüm ayılma zamanı.. yoklukta açılan bilincin esrik, sorumsuz hallerine dönmesi için unuturuz.. çok güzel unuturuz biz.. bir dahaki gerçek acıya kadar da böylece yaşamasını biliriz.. kimin bahanesi yok ki.. kütür kütür küfrediyor gece imanıma, bir sevgili kırılıp suya düşüyor, su yaralanıyor.. bir varmış bir yokmuş diyor babam.. hiç geri gelmeyeceğini bilmekten ağlıyorum, unutmak çirkef bir mahalle orospusu, hemen koynuna alıyor acımı..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder